2021 yılında üç arkadaş tarafından kurulan Hanzala Çeviri adlı sosyal medya hesabı, Filistin’de yaşananları Türk kullanıcılara ulaştırmayı hedefliyor. İsrail askerlerinin Şeyh Cerrah Mahallesi’nde Filistinlilerin evini işgal etmeye başlaması sonrasında Türkiye’de kamuoyu oluşturmak amacıyla kurulan Hanzala Çeviri, 7 Ekim’den bu yana bölgedeki gazetecilerin ve aktivistlerin paylaşımlarına yer veriyor.
Dilşad, Elif ve Miray ile Hanzala Çeviri’nin kuruluş sürecini, Filistin’i ve gönüllü olarak Filistin’e destek vermeyi konuştuk.
Hanzala Çeviri ekibi olarak Filistin’e dair çeviri içerikler üretiyorsunuz. Bunu neden kendinize bir amaç olarak edindiniz ve yaptığınız çevirilerle sosyal medya kullanıcılarına ne mesaj vermek istiyorsunuz?
Bizim hikayemiz aslında 2021 yılında başladı. 2021 yılında Şeyh Cerrah Mahallesi’nde, Kudüs’te, işgalci İsrail’in artan bir zulmü vardı. Ve Şeyh Cerrah’taki insanların oradaki Filistinlilerin, evlerini zorla ellerinden almaya çalışıyordu işgalciler ve yerleşimciler. Ve o dönemde Muhammed el-Kürd ve Muna el-Kürd adında iki Kudüslü genç kardeş sosyal medya hesaplarından bir direnişe başladılar aslında. Bu işgalcilerin zulmüne karşı direnmeye başladılar ve direnişlerini de sosyal medyaya taşıdılar.
Biz bu zulmü görünce, artan bu zulmü ve insanlığın oluşan bu birliğini görünce, kendi kendimize şunu düşündük; bizim bir şey yapmamız lazım ve Türkiye’de ne yapabiliriz, neye ihtiyaç var diye sorduk.
O dönemde de çeviri içerikler üreten sosyal medyada çok fazla oluşum yoktu. Dolayısıyla, Filistinliler evet, sosyal medyayı aktif olarak kullanıyordu, seslerini duyurmak için her gün yaşanan zulmü dile getiriyorlardı ama İngilizce paylaşım yapıyorlardı ve de, bütün dünya duysun diye bu zulmü. Türkiye’de de bir kamuoyu oluşturmak için, özellikle Filistinlilerin sesi daha da duyulsun, dünyada oluşan bu insanlık birliğine bir katkımız olsun ve Türkiye’de de bunun bir ayağı olsun isteyerek, 2021 yılında Hanzala Çeviri’yi kurduk ve Instagram hesabımızı açtık.
Hakkı anlatmak kadar nasıl anlattığımız da önemli. Filistin meselesi de gerek seçilen kelimeler, gerekse kullanılan fotoğraflar açısından aynı öneme sahip. Siz bu direnişi ve yaşananları aktarırken nelere dikkat ediyorsunuz ?
Bizim birinci hassasiyetimiz aslında paylaştığımız bilgilerin kaynaklarının sağlamlığından emin olmak ve bu kaynakları da paylaşımlarımızda kesinlikle belirtmek. Çünkü bunu, hem kendi güvenilirliğimizi korumak hem de takipçilerimizi asıl kaynaklara yönlendirebilmek adına önemsiyoruz. İkinci olarak da; ölü ve yaralı fotoğrafları paylaşmaktan kaçınıyoruz.
Çünkü bu görüntülere maruz kalmanın getirmiş olduğu o çaresizlik hissinin uzun vadede duyarsızlaşmaya ve ondan sonra da gündemi takip etmeyi bırakmaya sebep olduğunu biliyoruz.
Sosyal medyada Filistin içeriklerine ilk aylarda yoğun sansür uygulandı. Ancak her ne olursa olsun yaşananları aktarmada ve kitleleri harekete geçirmede gücü tartışmasız. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz ?
Filistin meselesi evet dün başlamadı. Hiçbirimiz Ekim’den sonra haberdar olmadık Filistin’den. Hep hayatlarımızın içindeydi. Ama gündemimizde yeterince tutamadık. Ne zamana İsrail saldırsa bu gündem oldu, boykot kararları aldık, eylemler yaptık, çalışmalar yaptık ama saldırı bittikten sonra, üzerinden birkaç ay geçtikten sonra genel anlamda unuttuk maalesef.
Ama bu Ekim’den beri yaşananların ben, tüm dünya üzerinde olduğu gibi bizde de bir uyanışa vesile olduğunu düşünüyorum.
Özellikle 7 Ekim’den sonra yapılan eylemlerin çok daha hızlı ve kalabalık bir şekilde organize edilebildiğini görüyoruz, geçen yıllara kıyasla. Çünkü insanlar gördükleri bir eylem paylaşımıyla kimseyi tanımasalar bile sadece kefiyelerini alıp sokağa çıkabiliyorlar.
Filistin meselesi dün başlamayan ve yarın bitmeyecek bir mesele. Hep birlikte daha çok anlatmaya, aktarmaya devam ediyoruz ve edeceğiz. Sizce, Filistin’i sadece İsrail saldırılarının yoğunlaştığı dönemlerde değil de tüm yaşantımızda anlatabilmenin yolu ve önemi nedir ?
Yani ben Filistin’i hayatımda nasıl tutabilirim ? sorusunu herkesin kendisine sorması gerekiyor. Burada kendi güçlü yönlerini, kendi hayatını, hayat şartlarını gerçekçi bir şekilde değerlendirmek de çok önemli. Mesela bizim için fiziksel bir gönüllülük yapmak vakit ayırmak belki mümkün olmazdı ama sosyal medya sayesinde kurduğumuz bu platform bize, hayat şartlarımıza uygun bir şekilde Filistin’i hayatımızda tutup, günlük yaşantımızı sürdürme imkanı verdi.
Gözlerimizin önünde bir soykırım oluyor. Onların hikayelerini elimizden geldiğince biz duyurmaya çalışıyoruz ama bütün şehitlerin olmasa da, mümkün mertebe hikayelerini unutmayalım. Hikayelerini anlatmaya çalışalım diyerek, İsrail’in 6 Aralık’ta şehit ettiği akademisyen ve şair Rıfat el-Arir’in bir dizesiyle bitirmek istiyorum;
“Ölmem gerekiyorsa eğer umut olsun ölümüm.
Ve masal olup anlatılsın”
Diyor şair dizelerinde. Bize hayatlarında ve şehadetlerinde ümit ve cesaret veriyor Filistinliler.
Herkesin bir şekilde Filistin davasına katkı sunabileceği bir yol mutlaka vardır. Yani bu mesela her ay Filistin ile ilgili bir kitap okuma, film izleme kararı almak, sürekli kendini yetiştirmeye yönelik bir adım atmak olabilir. Kendi çocuğunu, çevresindeki çocukları bu anlamda Filistin bilinciyle yetiştirecek çalışmalar yapmak olabilir. Belki her ay düzenli bir miktar bağışı oraya göndermek üzere ayırmak olabilir. Yani küçüklü büyüklü aslında Filistin’i hayatımızda her daim tutmanın bir yolu mutlaka var. Ve biz ancak bu yolu bulup, onu gerçekçi bir şekilde hayatımıza dahil ettiğimizde ve orada kaldığımızda, Filistin’in gerçekten özgürleştiğine şahit olacağız.