Geçen Kasım ayında, İrlandalı seyahat vloggerı Janet Newenham, Şam ve Halep’teki gezilerini kayda alırken, kuzeybatı Suriye’deki bir Rus hava saldırısında, aralarında üç çocuğun da bulunduğu beş kişilik bir aile yaşamını yitirdi.
Ancak Newenham’ın 170,000 YouTube abonesi, neşeli videolar sayesinde Suriye’nin savaşta olduğunu öğrenmeyecekti.
İran güçleri, mezhepçi milisler ve Rus hava kuvvetlerinin desteğiyle yürütülen bir yıkım savaşı sonrasında Beşar Esed rejimi, Suriye’nin büyük bir kısmının kontrolünü yeniden ele geçirdi, ancak nüfusunun yarısından fazlası yerinden edilmiş durumda, geri kalanı ise 2011’de rejime karşı ayaklanmalarına sebep olan aynı boğucu terör kuşatması altında “yaşamaya” devam ediyor.
Ancak rejimin “zaferi” bedelsiz olmadı.
Şu anda uluslararası alandan dışlanmış durumda, yaptırımlarla boğuşuyor, üstelik hem İran’a hem de Rusya’ya borçlu.
Acilen ekonomik bir can simidine ihtiyacı var.Fakat ülkenin imajı acımasız bir savaşla anıldığından, yatırımcıları ‘ülkenin iş yapmaya açık olduğuna’ ikna etmek zor.
Altı yıl önce Halep’in düşüşünden sonra, rejim imajını düzeltmek için uluslararası gazetecileri devreye sokmaya çalıştı. Esed’in kayınpederi Fawaz al-Akhras, birçok gazeteciye Şam’ı ziyaret etmeleri ve Esed de dahil olmak üzere üst düzey yetkililerle görüşmeleri için para ödedi.
Bu girişim büyük bir PR felaketi oldu. Çoğu gazeteci deneyimlerini eleştirel bir dille yazdı ve rejim önemli bir ders aldı: Suriye bu siyasi perspektifle görüldüğü sürece, olumlu bir haber kapsamında yer almakta zorlanacak.
İşte burada devreye, gezi influencerları girdi.
Rejim, son birkaç yıldır Suriye’nin imajını iyi göstermeye yardımcı olmaları için YouTuber’lar ve influencerları aktif olarak işe alıyor. Fikir oldukça zekice, çünkü çoğu gezi influencerı apolitik olarak görülüyor ve izleyici kitlesi genellikle manzaralar, sesler ve lezzetlerle ilgileniyor.
Bu tür videoların tonu genelde neşeli oluyor, trajedi çağrışımlarına çok da yer vermiyor.
Videolarda Suriye’nin yıkımına değinilse bile, bu estetik bir unsur haline geliyor, “mecaraya” biraz heyecan ve tehlike katmak için kullanılıyor. Instagram ve TikTok’ta influencerların yıkık mahallelerin önünde poz vermesi nadir görülen bir durum değil.
Onlar için burası pazarları, çarşıları, camileri, kaleleri ve restoranlarıyla egzotik Levanten bir deneyimin parçası.
Influencerlar, yalnızca rejim tarafından onaylanmış bir seyahat acentesi aracılığıyla konaklama ayarlandığında verilen bir vizeyle ülkeye giriyor. Rejim, gazetecileri ve aktivistleri elemek için tüm vize başvurularını inceliyor.
Suriye’ye girdiklerinde, gezginlere genellikle tercüman kılığında “gözetleyiciler” veriliyor.
Çoğu influencer, ülkede yaşanan dehşete kayıtsız görünse de, bazıları ahlaki bir sorumluluk hissine kapılıyor.
Bu yüzden genelde politik bir gündemleri olmadıklarını söylüyorlar.
Örneğin, Newenham, “Videoların hiçbirisi … politik bir yorumlama olarak yapılmamıştır” der.
Ancak başka bir videosunda, rejim tarafından kuşatılarak yok edilen en eski muhalefet kalelerinden biri olan Hums’un Suriye dışından gelen hava saldırılarıyla yerle bir edildiğini iddia eder.
Aynı şekilde, “apolitik” TikTok influencerı Davud Akhundzada da Suriye’nin yıkımından, Suriye hükümetine karşı kendisini ve ülkesini savunduğu için Özgür Suriye Ordusu’nu sorumlu tutuyor: “Sonuç olarak, geriye kalan bu” derken, yıkık mahallelere işaret ediyor.
Rejim, influencerların safdilliği ve fırsatçılığından yararlanıyor.
Onların Suriye’yi güvenli ve emniyetli ilan eden yorumlarını resmi medyada büyütüyor. Ancak, rejim söylemlerini açıkça tekrarlamasalar veya PR üretmeseler bile, bu influencerlar ülkenin sorunlarının geride kaldığına dair yanlış bir izlenim vererek rejimin gündemini ilerletmesini sağlıyor.
Çoğu Suriyeli hâlâ iç sürgünde ya da yurt dışında mülteci olarak acı çekiyor.
100,000’den fazlası rejimin işkence odalarında kaybolmuş durumda.
Çoğu Suriyeli kendi evlerini ziyaret etme özgürlüğüne sahip değilken, duyarsız turistlerin acılarına kayıtsız bir şekilde mahallelerinde dolaşıp toplu suçların gerçekleştiği yerleri kirletmelerine tanık oluyorlar.
Böyle bir turizm etik dışıdır, çünkü masum çerçeveleri bile dehşeti saklıyor. Örneğin, Newenham, Bab Tuma ziyaretinden büyük bir heyecanla bahsederken, aslında İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün ülkenin başlıca işkence tesislerinden biri olarak tanımladığı Hava Kuvvetleri İstihbaratının yerel şubesinden kısa bir mesafede olduğunun farkında değil gibi görünüyor.
Böyle bir turizmin rejim için değeri açıkken, daha rahatsız edici olan ise birçok gönderinin Batılı şirketler tarafından finanse edilmiş olması. Duolingo, Surfshark ve Skillshare, bu vahşet safarileri sırasında üretilen videolara sponsor oldular ve vlogcular bu içeriği YouTube’da para kazanmak amacıyla kullanabildiler.
YouTube’un ana şirketi olan Google’ın bir sözcüsü yaptığı açıklamada, içerik oluşturucuların ve reklam verenlerin tüm geçerli yaptırımlara uymasını ve politikalarını ihlal eden tüm içeriklerinden gelir elde edememelerini şart koştuğunu söyledi. Ancak Suriye videoları hakkında özel olarak bir şey söylemediler.
Bir YouTube videosunda, İngiliz vlogcu Benjamin Rich, Surfshark aboneliklerini satmak için terk edilmiş evleri arka plan olarak bile kullandı. (Bir Surfshark temsilcisi, videoyu dikkatlerine sunduktan sonra araştıracaklarını söyledi.) Newenham, videolarında bazı çekinceleri olduğunu kabul ediyor, ancak yorum için kendisine ulaştığımda herhangi bir soruyu yanıtlamayı reddetti.
Bu influencerların seyahatlerinin politik ve etik sonuçlarıyla uğraşmak istemedikleri açık.
İnsanların vicdanlarını kontrol edemeyiz. Ancak, bu tür turizmi destekleyen şirketlerin, insan hakları ihlalleri nedeniyle rejime uygulanan yaptırımları ihlal edip etmediğini sorgulayabiliriz.
Kaynak: Washington Post