Fotoğrafladığı insanlık dışı işkence ve katliamlara artık dayanamıyordu. Türkiye’ye ya da Avrupa’daki herhangi bir ülkeye iltica etmeyi kafasına koymuştu. İşkencelerin fotoğraflarını çekerken onları iltica ederken pazarlık için kullanmak dahi aklına gelmişti.
Kendisine Sezar kod adıyla seslenilmesini isteyen Esed’in eski askeri fotoğrafçısı, hakim karşısına çıktığında ağzından şu sözler dökülüverdi: “İnsanlarda derin yaralar vardı, bazılarının gözleri oyulmuş, dişleri kırılmıştı. Putin’in iktidarda kalmasına yardım ettiği adamın yaptığı işkence ve cinayetleri belgeledim.”
Yüzünün tanınmaması için bir şapka ve maske takan adam, zaman zaman duraksayarak onlarca kez anlatacağı hikayesine ilk defa başladı:
“Ben Sezar. Esed rejimi için çalışıyordum . Size ayaklanmadan önceki ve sonraki yaptıklarımı anlatacağım ama her şeyi açıklayamam çünkü rejimin beni ayrıntılardan tanımasından korkuyorum. Avrupa’da mülteciyim. Beni bulup öldüreceklerinden veya ailemden intikam alacaklarından korkuyorum.”
2010’larda Suriye’deki protestolar başlamadan önce, askeri olay yeri fotoğrafçısı olarak çalışan Sezar genellikle trafik kazaları ve ev yangınları gibi adi olaylara gittiğini söyleyerek, “Protestolar başladığında, fotoğraflanacak o kadar çok ceset vardı ki morglar doldu ve cesetler bunaltıcı sıcakta dışarıya yerleştirildi. Çürüyen cesetleri, kuşlar, böcekler yiyordu ama buna o kadar alışmıştık ki günlük hayatın bir parçası gibi geliyordu” diye konuştu.
Nazi rejimi gibi, Esed’in Suriye rejimi de, her şeyi en ince ayrıntısına kadar kaydeden bürokrat yapısıyla ünlü.
Olayları anlatırken yaşadıkları aklına gelen Sezar, kesik kesik konuşmaya devam ediyordu, harici belleğe fotoğrafları aktararak bunları kendisine yardım eden ÖSO mensubu Sami’ye nasıl ulaştırdığını şöyle anlattı:
“Askeri bilgisayardan kopyaladığım fotoğrafları haftada birkaç kez Sami’ye götürdüm. Ofiste yalnız kaldığımda, her zaman birinin gelip beni görmesinden korkarak, bir harici belleğe kopyalardım. Eve giderken dört ya da beş rejim kontrol noktasından geçmek zorundaydım onun için harici belleği kemerime ya da ayakkabıma saklardım. Çok korkmuştum. Bana ne olabileceğini bilmiyordum. Ordu kimliğim olsa bile askerler beni aramak isteyebilir ve o işkencelere maruz kalabilirdim”
Sezar, fotoğraflanan kurbanlar arasında kendi arkadaşlarından birini gördüğünü söyleyerek, ‘Kim olduğunu bilmeden cesedinin fotoğrafını çektim. Babası bana 2 ay önce hapse alındığını ve gizlice araştırmam için yalvardı onu kendi çektiğim fotoğrafların arasında yüzü ve bedeni tanınmaz halde buldu. Haftada en az iki kere görüşürdük, onu o kadar iyi tanıyordum ki…” dedi.
Sezar, Esed rejiminin ölüm makinesi gibi çalıştığına içeriden kanıt sağlayan ilk Suriyeliydi.
Görüntüleri izleyen hakim ve diğer mahkeme üyeleri, fotoğrafların dehşetinden oturuma ara vermek zorunda kaldılar.
Mahkemede bulunanların uzun süre gözlerini başka bir yere çeviremediği ekranda, on binlerce sivile ait parçalanmış, yanmış, istismar edilmiş 55 bin ceset fotoğrafından başka bir şey yoktu.
Hala hayatından endişe eden Sezar, “Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Ayaklanmadan önce rejim mahkumlara bilgi almak için işkence yapıyordu şimdi ise onları keyfi olarak öldürmek için işkence yapıyorlar.” ifadelerini kullandı.
Sezar, 2011’den 2013’e kadar Esed rejiminin BM Temsilcisi üzerinden sürekli yalanladığı sistematik işkence ve uluslararası yasalara göre suç sayılan eylemlerde bulunmadığı iddiasını çürüttü. Sezar’ın verdiği fotoğraflar insanlığa karşı suç işleyen Esed’e karşı uluslararası soruşturma açılmasına yardımcı oldu.
Sezar, Suriye’de tanık olduklarından dolayı günlerce uyuyamadığını ve binlerce sivil cesedin uluslararası mahkemelerde kanıt olmaması için büyük kazan ve sobalarda yakıldığını ifade ederek, “Bir keresinde ısınmak için kullandığımız sobadan gelen kokudan rahatsız olduğum için sobanın içerisine baktım ve bir insanın yanan yüzünü gördüm, saçlarından o koku geliyordu.” dedi.
Sezar, Esed rejiminin insanları öldürdükten sonra onları yakarak ya da gömerek imha etmesinin yanı sıra kurbanın ailesine de bir yanıt vermediğini belirterek, “Ölen insanların ailelerinin sevdiklerinin öldüğünü bilmeleri için bu fotoğrafları çıkarmak istedim. İnsanlar hapishanelerde ve gözaltı merkezlerinde neler olup bittiğini bilmek zorundaydı.” diye konuştu.
Fotoğrafların bazılarında devrim sırasında Esed subaylarına karşı barışçıl protesto gösterilerine önderlik eden insanlar da vardı. Onların en büyük suçu diğer ülke insanları gibi yaşamak isteği ve protestolarda kendilerine mermi sıkan insanlara gül uzatmaktı.
Sezar ifşalarındaki görüntülerin büyük çoğunluğu gazete ve internette kullanılsa yayın yasağı getirilecek türden korkunç fotoğraflar; yakma, aç bırakma, kafa derisi yüzme ve hadım etme bu işkencelerin en hafiflerinden.
Suriye İnsan Hakları Ağı, sadece 2011 ile 2013 arasında yaklaşık 215 bin sivilin gözaltına alındığını tahmin ediyor, ancak bunlardan kaçının hala hayatta olduğu bilinmiyor.
Esed yaptığı katliamların bazılarını “terörle mücadele” gibi trajik gerekçelere dayandırdı ama, Esed’in 20 yıllık iktidarında, kadınlar, çocuklar da dahil binlerce Suriyeli sivil, varil bombalarından kimyasal silahlara kadar her şeye tanık oldu.
Savaş yüzbinlerce sivilin ölümüne neden olurken, milyonlarca sivil de şehirlerin, kasabaların ve köylerin aralıksız bombalanması nedeniyle mülteci konumuna düştü.
Bu olaylar devam ederken, Esed, Sezar’ın fotoğrafladığı işkenceler gibi insanlık dışı uygulamaları hız kesmeden devam ettirdi.
Sezar’ın fotoğrafları, Şam’ın suiistimallerini tekrar dünya sahnenin merkezine koyabilmesi açısından önemliydi. Bunları tüm dünyanın duyması, rejimin kalbindeki dehşeti anlamamız için Sezar’ın birisine bu olanları anlatması gerekiyordu.
Avrupa içerisinde sürekli yer değiştiren Sezar, yıllarca Ortadoğu’da kalmış Fransız gazeteci Garance Le Caisne ile 40 saatlik bir görüşme yaptı ve ardından Paris Savcılığına suç duyusunda bulundu.
Savcılar, hemen harekete geçerek, ABD’nin de olaya müdahil olmasıyla ismi Sezar yasaları olan yaptırımların ilk adımlarını attılar.
Dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, gördüklerini günlerce unutamadığını söyleyerek, “Durumun ciddiyetini görünce Esed hakkında işlem yapılabilmesi için adalet sistemimize daha fazla kanıt sunduk” değerlendirmesinde bulundu.
İngiliz bir bakan gösterilen fotoğrafların korkunçluğu nedeniyle uzun süre bakamadığını belirterek, Esed’in DEAŞ’ı bahane göstererek zindanlarında kalan sivillere ağır işkenceler uyguladığını bildirdi.
Fransız gazeteci Le Caisne ile yaptığı görüşme sırasında Sezar, Esed’in askerlerinin kendilerini yok edilemez gördüklerini ve bir gün bu yaptıkları işkencelerin hesabını vereceklerini hayal bile etmediklerini ifade etti.
“Büyük güçlerin rejimi desteklediğini biliyorlar. Ve bu fotoğrafların çıkacağını ve daha geniş bir dünya tarafından görüleceğini asla düşünmediler.” diye sözlerine devam eden Sezar “Aslında, güvenlik servisi patronlarının düşündüğümüzden daha aptal olup olmadığını merak ediyorum. Göstericileri bastırmakla, halkı yağmalamakla, öldürmekle meşgulken, yaptıkları ihlallerin belgelendiğini unutmuşlar.’ dedi.
Sezar, Ağustos 2013’te Esed’in bin 400 sivili öldürdüğü Guta’ya yönelik kimyasal saldırı gerçekleştirdiğine dair elinde kanıt olduğunu vurgulayarak, “Sorumlular, yaptıklarına dair kanıt olacağını biliyorlardı, yine de füzeleri ateşlediler” diye konuştu.
Fotoğraflar ilk çıktığında bunun yalan olduğunu ve kendisini devirmek isteyen Katar’ın Sezar’ı finanse ettiği konusunda ısrar eden Esed, Sezar’ın fotoğraflarının bağımsız Avrupalı müfettişler tarafından doğrulandığı söylendiğinde, şu yanıtı verdi: “Hiçbir şey net veya kanıtlanmış değil. Fotoğrafların hangi kişiyi gösterdiği net değil. Bunlar sadece bazı kafatası ve vücut resimleri…”