İnsan Hakları Savunucusu Avukat Gülden Sönmez, Esed rejiminin “insan mezbahası” olarak görülen Sednaya Hapishanesi’nde işlenen insan hakları ihlalleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Dava dosyasında, Sednaya’daki suç aletleri ile birlikte 1000’den fazla mahkumun ifadelerine yer verdiklerini belirten Sönmez, Beşar Esed de dahil olmak üzere rejimin işkencecilerini INTERPOL ile yakalatmak için hukuki süreci başlatmış bulunuyor.

Kendisi ile rejime karşı hazırladığı suç duyurusunu ve Türkiye’de bu davaya katkı sunabilmek için nelerin yapılabileceğini konuştuk. 

Gülden Hanım merhaba. Esed rejiminin Sednaya Hapishanesi’ndeki Suriyeli mahkumlara uyguladığı insan hakları ihlalleri ile ilgili bir suç duyurusunda bulundunuz. Bu suç duyurusunun ayrıntıları nedir?

Aslında Suriye’deki savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarla ilgili iki farklı çalışmam var benim. Bir tanesi 7 Mart 2019’da Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde başlatmış olduğumuz soruşturma. Bu soruşturma hem Ürdün’de hem de Türkiye ve Suriye’nin içerisindeki 1183 mağdur adına yapmış olduğumuz başvuru. Ve bu başvurunun içerisinde Sednaya, Askeri İstihbarat Sorgu Merkezleri ve diğer cezaevlerinde işlenen insanlığa karşı suçlar ve işkence suçlarıyla ilgili şikayetlerimiz var. O dosya Esed dahil 18 sorumlu hakkında yaptığımız bir başvuruydu. Biz son dönemde artık Esed rejiminin yıkılmasıyla beraber, Sednaya ve tüm bu suçların işlendiği mekanların açık olmasıyla beraber, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden bir heyet göndererek Suriye içerisinde bizzat UCM heyetinin delil tespiti çalışması yapmasını, bizim müvekkilimiz dışındaki mağdurların da beyanlarını almak üzere bir imkan oluşturulmasını arzu ediyoruz ve nihayetinde tabii ki Beşer Esed ve tüm savaş suçluları ve işkence suçluları hakkında tutuklama kararı çıkması için bir çalışma yürütüyoruz.

Bu devam ederken öte yandan yine özellikle tüm delillerin ortaya çıkmasıyla, Türkiye’nin pozisyonunu da hesap ederek, Türkiye yargısında da evrensel yargı yetkisine dayanarak bir suç duyurusunda bulundum. Açıkçası bu benim Suriye konusunda yapmış olduğum ilk suç duyurusu değil Türk yargısına. Hemen daha çatışmalar başladığında ilk daha Dera’da çocuklara işkenceler yapıldığında biz bir başvuru yapmıştık. Sonrasında birkaç kez daha ayrı başvurular gerçekleştirdim ama bugüne kadar o başvuruların Türk yargısında bir soruşturmaya dönüşmesine dair izin çıkmamıştı. Şimdi, şartlar çok değişti. Şimdi artık Türk ekranlarında her şey. Biz o zamanlar Sednaya’da yaşananları, müvekkillerimizden dinlediklerimizi anlattığımızda nsanlar çok buna inanmak istemiyorlardı. Yani belki de kaçıyordu insanlar bundan ama artık dünyada hiç kimsenin kaçamayacağı şekliyle Sednaya gözümüzün önünde, biz cezaevinin içindeyiz. Çünkü kameralar, gazeteciler cezaevinin içinde. Haliyle olan biten her şey dünya kamuoyunun ve Türk kamuoyunun gözü önüne sunulmuş oldu.

Bundan istifade ederek yine bir suç duyurusu daha ben geçtiğimiz hafta gerçekleştirdim. Burada hem cezaevlerinin sorumluları, müdürleri ve görevlileri hem Beşar Esed başta olmak üzere siyasi ve askeri sorumlular hakkında bir isnatta bulunduk. Yine ben eğer soruşturma sürecini devam ettirmeyi kabul ederse Türkiye Yargısı ve Türk Hükümeti bu durumda bir heyetin mutlaka adli yardım yoluyla Suriye yeni yönetimiyle anlaşma yapmasını Türkiye’den kriminal uzmanların, heyetlerin Sednaya ve benzeri suçların işlendiği yerlere gitmelerini ve delil tespiti yaparak bu soruşturmanın ilerletilmesini istiyorum. Tabii en büyük arzum da yine bu soruşturma vasıtasıyla Sednaya ve diğer tüm suçlular hakkında bir INTERPOL ile yakalama kararı çıkarılarak her nelerde olurlarsa olsunlar tutularak yargılanmaların sağlanması.

Esed’in yargılanması ne kadar mümkün hukuki olarak ? Daha önce insan hakları ihlallerinden yargılanan liderler, yönetimler var mı ?

Esed eninde sonunda yargılanacak. Bu biraz bizim, yani hesap sorması gerekenlerin, hakkı hukuku talep edenlerin inatçılığına ve eforuna bağlı bana sorarsanız. Yani politik alana bırakmadan bunu bir hukuk mevzusu olarak gündemimizde tutmaya devam etmemiz gerekiyor. Teknik olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Esed’i bizim dosyada Ürdün yetkisiyle açtığımız için, tutuklama kararı alması ve uluslararası mahkemede yargılaması mümkün.

İkincisi yine teknik olarak Türkiye savcılığındaki bizim başvurusunu yaptığımız soruşturma ilerletilerek Türkiye mahkemelerince de INTERPOL ile yakalama kararı alınabilir ve Türkiye INTERPOL üyesi tüm devletlerden ve Rusya’dan Esed’i teslim etmesini ve diğer hangi suçlu hangi ülkeye kaçmışsa ya da şu anda Suriye’nin içinde olanları da talep etme yetkisi var. Diyelim ki yakalayamadı, yakalamadan yargılamanın devam etmesi imkanımız da var. Yargılama devam ederken bu yakalama da söz konusu olabilir. Türk yargısına, Türk hukukuna göre sadece hüküm verilemiyor ama yargılama yapılabiliyor kişi yakalanmadan. O yüzden de yakalanmasını beklemeden yargılamanın başlamasını istiyoruz. Yargılama devam ederken de INTERPOL kararı alınmasını açıkçası temenni ediyoruz.

Bir de hepsinden önemlisi, şunu unutmayalım, ben Bosna, Filistin, Mısır, birçok Yemen ustası ceza hukuku konusu olan birçok dosyada çalıştım. Çok sayıda, Myanmar’dan Srebrenitsa’ya kadar çok fazla dosyadan mağdurla muhatap oldum. Yine 1960 Suriyeli müvekkilim var. Onların yaşadıklarını ve beklentilerini biliyorum. Hepsinden önemlisi sadece ceza kesmekten daha önemli olan şey onların yargı önüne çıkarılıp hesap sorulması. Çünkü tecavüze uğramış kadınlar için, işkence görenler için ya da evlatları işkenceyle öldürülen ve kaybettirilen anneler için yargılamanın yapılması, yani bir hesap sorma, yargı önüne çıkartmanın yapılması gerçekten çok hayati bir önem taşıyor. Onlar için bunun yapılmasını arzu ediyoruz açıkçası.

Sednaya’da ve Esed’in diğer hapishanelerinde kalmış olan 1960 mahkûm müvekkilinizden anlatabileceğiniz örnek hikayeler var mıdır ?

Bu çalışmaları yaparken çok sayıda mağdurlama muhatap olduk ve en çok etkilendiklerimden bir tanesi, Frau Filistin denilen Filistin Şubesi yani Askeri İstihbarat Sorgu Merkezi’nde sorgulanmış bir gençle ilgiliydi. 20 yaşlarındaydı. Çok zayıf, iskelet gibi kalmış birisiydi ve Suriye’den yeni gelmişti benim onunla karşılaştığımda. O kadar çok işkence yapmışlar ki o bayılmış ama onu öldü zannetmişler. Gözünü açtığında tutulduğu yere yakın bir arazinin ortasında, büyük bir çukurun içerisinde cesetlerin ortasında görüyor kendini. Yani karanlık, fark etmiyor. Ama bir bakıyor ki dokunduğu etrafındaki şeyler insan cesetleri. Kafalar, bacaklar vs. O zaman ben de öldüm diye düşünerek beni oraya atmışlar diye fark ediyor. Ve çıplak bir vaziyette. Gece kalkıyor, o çukurdan. Orayı kapatırlar diye korkuyor. O çukurdan çıkıyor. Oradan zar zor uzaklaşıyor. Sonra birkaç gün gündüz saklanarak, gece yürüyerek Türkiye’ye doğru yol almaya başlıyor. İşte zaman zaman güvenilir birilerini buluyor, onların araçlarına biniyor vs. derken günler sonra Türkiye sınırına ulaşmayı başarıyor ve ben onunla Urfa’da karşılaşmıştım. Hikayesini anlatırken gördüğü, şahit olduğu yani kendi gördüğünün dışında şahit olduğu işkenceleri anlatmıştı. Gerçekten bugün hani Sednaya’dan çıkanlar da anlatıyor ya, işkencenin her çeşidi, o kadar çok farklı fiziksel işkencelerden bahsetmişti ve her gün işkence altında ölen insanlardan ve o ölenlerin yani Sednaya’daki gibi hükümle infazla değil, sadece sorgu sırasında işkenceden ölenlerin her gün toplu mezarlara onlarca kişilerin atıldığından bahsetmişti. Bunun arasında halkına silah sıkmayı reddeden askerlerin ve komutanların olduğundan da bahsetmişti. Onlara da şahit olmuştu bu kişi. Suriye’nin içerisindeyken dinlediğim bazı Suriyeli kadınlar olmuştu özellikle tecavüz mağduru, cinsel saldırı mağduru kadınlar. Bunlardan bir tanesi genç bir hanımdı ve o bir buçuk yıl Esed zindanlarında kalmıştı, defalarca tecavüze uğramıştı. Bizimle görüşmeye geldiğinde yanında küçük bir çocuk vardı ve bana bakarak şey demişti, o çocuk öyle bir çocuk, yani tecavüzden dolayı doğan bir çocuk. Onu bırakamadım, ona hiçbir şey yapamadım. Her gün onunla yaşıyorum annesi olarak ama o her gün bana bütün olanları hatırlatıyor. Onu söylemişti ve yaşadıklarını anlatmıştı. Çok güzel bir kadındı ve ona tecavüz ederken onun vücudunu lime lime ettiklerini anlatmıştı. Vücudunun bazı yerlerini de bana göstermişti. Her tarafında kesikler, sigara söndürülmüş, yani eziyet ederek de tecavüz edilmiş bir kadındı. Hiç unutmuyorum şeyi söylemişti yani, dünyadan onlar için bir şey yapacak birilerine umduğunu, vicdan sahibi bir insanın gelip onları kurtarmasını beklediğini söylemişti.

Hangi işkenceyle ölmüş insanı geri getirebilirsiniz? Ama insanoğlu, yani insanlar karşı suçlar diyoruz ya, Bu suçlar aslında hepimize karşı işlenmiş suçlar. O yüzden ortak bir vicdani hareketle, ortak iradeyle bu yargılamanın yapılmasını her nerede yapılacaksa bir yargılamanın yapılmasını, hesap sorulmasını hep birlikte sağlamak hepimize görev olarak düşüyor. O yüzden ben bütün Suriyeli STK’lara, İnsan Hakları Kuruluşları’na bu dosyalara müdahil olmaları için çağrı yaptım, yapmaya da devam ediyorum. Suç duyurusunu ben yaptım ama bu davalar, bu suç duyuruları hepimizin dosyası ve herkes bu dosyalara katılabilir ve bu dosyalara delil sunabilir ve bu dosyaların takipçisi olabilir.

Bireysel olarak bu suç dosyalarına nasıl katkı sunabiliriz?

Bir kere hepimiz çağrı yapalım. Mutlaka bireysel olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne, Türk yetkililere, Türkiye Adalet Bakanlığı’na bu yargılamaların hızlı bir şekilde başlaması için hepimiz bireysel olarak sosyal medyadan ya da yazılı dilekçelerle taleplerde bulunabiliriz. Yargılama başlarsa zaten kamuoyuna açarız, herkes takipçisi olabilir bu davanın. Suriyelilere özellikle şunun için seslenebiliriz. Herhangi bir şekilde mağdur olmuş olanların, mağdur olarak bu dosyaya müdahale etme hakları var. Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne de başvurma ve bu dosya üzerinden delil gönderme hakları var. Yani bir nevi biz herkesin başvurabileceği bir dosyayı açık etmiş olduk. Oraya da bu şekilde bir başvuru gerçekleştirebilirler. Yani mühim olan bu yargılamaların bir an önce başlaması, bir an önce tutuklama kararlarının çıkması.

Türkiye’de rejim destekçisi bazı isimler, Youtuberlar var ve biz bunların algı operasyonlarına maruz kaldık maalesef aylarca. Şam’da hayatın normal olduğuna dair, Suriye’de, zindanlarda insanların işkencelere maruz kalmadığına dair büyük bir algı yürütüldü. Bunlara yönelik ne yapılabilir Türkiye’de hukuki olarak ?

bir ortamda Esed rejimini hala destekleyen konuşmalar yapmak suçu ve suçluyu övmek anlamına geliyor. Yani bu kadar insanlığa karşı suçların işlendiği, tüm dünya vicdanının isyan ettiği suçlar hakkında onu olumlayan, destekleyen, yorumlar yapanlar gerçekten durup düşünüyorlar mı acaba biz ne yapıyoruz diye?

Farkındalarsa toplu mezarların ortağı oluyorlar. Farkındalarsa işkence suçunun ortağı oluyorlar. Biz insan hakları savunucuları, avukatlar, hukukçular bir suçla mücadele ederken sadece suçu işleyenlerin hesap vermesini, ceza almasını temenni etmeyiz. Bir toplumsal sorumluluğu da yerine getiririz. Nedir o toplumsal sorumluluk? Aynı suçların tekrar işlenmemesi. Aynı zamanda, aynı yerde veya başka bir yerde ve başka bir zamanda gelecek nesillere ilgilendiren bir misyon bu aynı zamanda. Eğer siz bunca zulmü, ulusal hukuk kurallarına göre suç olan bir şeyi desteklemeye, övmeye devam ediyorsanız hem yapılmış olan suçlara ortaklık ediyorsunuz, hem suçu ve suçluları övüyorsunuz. Yani doğal olarak siz suç işlemiş oluyorsunuz. Hem de gelecekte gerçekten bu tarz insanlık dışı zulmü yapacak zalimlere de bir potansiyel tanıyorsunuz demektir. Bunlar da Türk kanunlarına göre açıkça suç. Onlara derhal durmalarını tavsiye ediyorum. Şu ana kadar işlemiş oldukları suçlardan büyük ihtimalle yargılanacaklar. Sadece Türkiye’de değil başka ülkelere seyahat ederlerse orada da yargılanabilirler. Şimdi bu Esed rejimini övenler Güney Afrika’ya gitsinler bakalım yakalanmadan gelebiliyorlar mı? İsterse turistik olarak gitsinler. Hiçbir ülkede bu şekilde böyle bir açık zulmü ve suçu övemezsiniz. Övüp de özgürce elinizi kolunuzu sallayarak gezemezsiniz. Umut ediyorum ki Türkiye’deki savcılarda bir an önce bu suçu durduracak müdahaleyi gerçekleştireceklerdir.

Son olarak daha bireysel bir soru sormak istiyorum. Suriye’nin rejimden kurtarılmasının dışında Sednaya’daki mahkumların özgürlüğüne kavuşması size nasıl hissettirdi?

Muhalif güçlerin harekete başlamasıyla beraber benim hedefimde hep cezaevleri vardı. Belki çok fazla muhatap olduğum için hapisten çıkmış kişiler, onların hikayeleri, orada yaşananlar benim sürekli dualarımdadır zaten. Mısır’daki Akrep cezaevi gibi, Suriye’deki bütün zindanlar. O sorgu merkezlerinde tutulanlar, elimiz uzanmıyor, gücümüz yetmiyor. O kadar büyük bir çaresizlik ki bu. Ve acının, zulmün en ağır hallerini duyuyorsunuz, biliyorsunuz. Hayır ile sürekli dua ediyordum ve ben ilk o cezaevlerinin boşaltılma videoları sosyal medyada öneme düştüğünde inanamadım yani. Benim için çok müthiş bir şeydi. Çok şükrettim Allah’a. Hepsinin boşaltılması için dua ettim. Sağ salim çıkabilsinler diye. O koşarak çıkan kadınlar, ne olduğunu anlamadan, inanamayarak koşan diğer erkek mahpuslar, o ne uğradığını şaşırmış oradaki küçük çocuk. Bunların hepsi bana mucize gibi geliyor. Ama ben hak mücadelesi verirken hep ümitsiz olmamaya çalışırım. Hep böyle ümitvar bir şekilde mücadele etmeye çalışırım. Bir kişi çok şeydir. Bir kişi, bir insan. Ve bir insanın bir anı da çok şeydir. Bir saati de çok şeydir. Yani biz bir saat bile fazla tutukluk, haksızlık bir şekilde tutkuluk alınmasına rıza göstermeden bir mücadele ortaya koyarız. Onun için böyle benim için Suriye’den daha büyük bir şey bu yani. O her bir insanın özgürlüğe koşuşu her şeyden, tüm politikalardan, sonuçlardan öte bir sonuç gibi geliyor. Belki de ben daha çok oraya odaklandığım için bunu böyle görüyorum. Ama inşallah bu gördüklerimiz hepimize, Suriye halkına da Türk halkına da hepimize güzel bir ders çıkarmamızı sağlar ve biz kimsenin bir daha böyle hapishanelere müsaade etmeyeceği bir düzen kurarız. Yani zulmü önlemek insanın elinde, seyirci kalmamamız lazım. Yıllardır o insanlar biliyorsunuz bir kısmı da artık toplu mezarlarda çıktı ya da cesetleri çıktı sadece. Bazen insan şeyi söylüyor, keşke daha güçlü şeyler yapsaydık, keşke gücümüz daha fazlasına yetseydi diye. Belki gücümüzün daha fazlasına yettiği nizamlar kurmak lazım, mekanizmalar kurmak lazım insan hakları için diye düşünüyorum. Ve umut ediyorum dünyanın herhangi bir yerinde, yani Myanmar’da ya da Mısır’da, Akrep cezaevinde kim nerede haksız yere tutuluyorsa hepsi için en kısa sürede özgürlük olsun. İnsanın en kıymetli şeyi bu  bence.

Kategori

Yazar

Yazıyı paylaşmak ister misiniz?