Aralık 2023’te kurulan ve Türkiye’de göçmenler üzerine aktif saha çalışmaları yürüten Göç ve Diaspora Vakfı, 2016-2023 verilerini içeren “Türkiye Göç Hareketliliği” Raporunu yayınladı.

Araştırmanın sonuç ve çıktılarının basın mensupları ile paylaşıldığı lansmanda, Türkiye’deki düzenli-düzensiz göçmen hareketliliği Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Uluslarası Göç Merkezi, TÜİK verileri ile aktarıldı.

Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Recep Seyyar, Türkiye’deki sığınmacı sorununun çözümü için “Türk soyu ve Türk Kültürüne ait olma” tanımlaması için yapacakları yasa değişikliği teklifini 10’lar Medya’ya anlattı.



Hazırlamış olduğunuz 2016-2023 yıllarını kapsayan Türkiye Göçmen Hareketliliği Raporu’nun ülkemiz için en önemli çıktısı nedir ?

En önemli çıktısı aslında Türkiye’nin sığınmacı ve göçmen varlığında özellikle de göçmen varlığında, dünyada zannedildiği gibi göç sorunuyla uğraşan tek ülke olmadığı. Aslında tüm ülkelerin göçmen varlığıyla karşı karşıya olduğu. Göç akınıyla karşı karşıya olduğu.

Aslında bu raporumuz ile biz, Türkiye’de yanlış bilgiler üzerine inşa edilmiş olan göç algısını kırmaya dönük bir eylem gerçekleştirmiş oluyoruz.

Bugün Türkiye’de, Türkiye’nin dünyanın mülteci deposu olduğu, göçmen varlığında Türkiye’nin dünyada en yüksek göçmene ev sahipliği yaptığı ve Türkiye’deki göçmen varlığının geleceğe dönük demografik tehditler içerdiğine dönük söylemlerin, gerçek verilerle, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Göç Merkezi ve TÜİK verileri ile, hepsinin bir araya gelerek sunmuş olduğu bir sonuç olarak ortaya şunu koymuş oluyoruz ki; aslında Türkiye dünyada göçmen varlığında 12. sırada.

Türkiye göçmen varlığının nüfusuna oranı üzerinden değerlendirildiğinde ise dünyada 102. sırada.

Dolayısıyla aslında dünyadaki diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda, Türkiye’deki göçmen varlığının geleceğe dönük bir demografik tehdit oluşturacak oranlara ulaşmadığını çok rahat bir şekilde görebiliyoruz.

Göç meselesini Türkiye’de daha sağlıklı bir zeminde tartışmak için bu raporun önemi nedir ?

Bu raporda bizim ortaya koyduğumuz en net şey; Türkiye’nin temel sorununun sığınmacı akını değil, sığınmacıların 12 yıl sonra hala sığınmacı olarak kalması ve sığınmacıdan göçmene dönüşüm sürecinin önünün kapalı olması sebebiyle uyum ve entegrasyonun sağlıklı bir zeminde ilerleyememesi.

Yanlış bilgilerin önüne verilerle geçerek, düzenli-düzensiz göçmen sayılarını ve uygulanan politikaları tartışabilmemiz.

Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacıların geçici koruma statüsünden çıkarılması neden önemli ?

Geçici koruma statüsünün kaldırılmasıyla, bu ülkede eğitim gören 6 yaşında Milli Eğitim sistemine başlamış, 12 yıl sonra 18 yaşında mezun olmuş, Türkçe dil sınavından başarıyla geçmiş ve artık bu ülkeye hizmet edecek, katkı sunacak yaşa gelmiş olan gençler, bu ülkede önlerini görebilecekler.

Burada yetiştirdiğimiz, sağlığını, eğitimini, güvenliğini garanti altına aldığımız insanları, Avrupa’nın nitelikli göçmen devşirme kitlesi olmaktan kurtarmış olacağız. Avrupa’da, Türkiye’de eğitim görmüş, okumuş, üniversitesini bitirmiş insanlar beklenen nitelikli göçmen statüsünde.

Biz, kendi çocuklarımızı da evet muhafaza etmeliyiz ama böyle hazır bir kitleyi de Türkiye’ye hizmet etmeleri için, bizimle birlikte çalışma konusunda sağlıklı bir statüde Türkiye’de barındırmanın bir çözümünü bulmamız lazım.


Basın açıklamasında “Türk soylu olmak” ile ilgili siyasi bir yasa değişikliği teklifinde bulunacağınızı belirttiniz. Bu teklifin ayrıntılarından bahsedebilir misiniz ?

Vatandaşlık hususunda bir tanımlamaya girsek, anayasa değişikliğine kadar giden bir süreç var.

Bunlar siyasette çok uzun süreçler alan, karmaşık tartışmalara sebep olan değişiklikler.

Fakat burada biz yaptığımız çalışmada şunu gördük ki; İskan Kanunu’muzun 3. Maddesi’ndeki tanımlama; “Türk soyu ve Türk kültürüne ait olanlar göçmen olarak kabul edilir” şeklinde ifade ediliyor.

Aslında bu uluslararası hukuk ve literatüre uygun olmayan bir tanımlama.

Çünkü göçmen dediğinizde, uluslararası literatürde bir ülkeden bir ülkeye gidem herkes göçmendir. Sığınmacı da göçmendir. Düzenli , düzensiz hepsi göçmendir. Fakat her ülke kendisine ait tanımlamalar yapabilir.

Burada biz bu tanımlamanın kökenine indiğimizde, tarihsel arka planına indiğimizde 1930’lara kadar gittik. 1930‘ların ilk başında çıkan İskan Kanunu‘ndaki tanımlama, yaklaşık olarak aynı şekilde muhafaza edilmiş.

Peki bu tanımlama nasıl anlaşılmış, nasıl uygulanmış diye baktığımızda şöyle bir tabloyla karşılaştık ki; aslında Balkanlardan kabul edilen göçmenler de Türk soyu bir ırki tanımlama olarak anlaşılmamış.

Ve Türk ırkına ait olma olarak değerlendirilmemiş. Arnavut, Pomak, Boşnak gibi topluluklar da göçmen olarak kabul edilmişler.

Çok da iyi olmuş. Bugüne geldiğimizde aynı tanımlama bize aynı manayı vermiyor. Artık Halep’ten gelen bir Türkmen bile ne yazık ki Türk soylu ve Türk kültürüne ait kabul edilmiyor. Suriyeli olarak tanımlanıyor.

Bu aslında, Türkiye’deki Türk tanımlamasının da altında bir krize sebep verecek bir anlayış şekli.

Biz de burada şöyle bir teklifte bulunuyoruz; bugün siyaset, bürokrasi, sivil toplum birçok kesim ile yaptığımız  değerlendirmelerde de bu konuyu istişareye açtık bir çok aktöre. Biz diyoruz ki artık Türkiye’de doğmuş 900.000 Suriyelinin olduğu bir ortamdayız.

Bu 900 bin Türkiye’de doğmuş olan çocuğun, Suriye ile ilgili artık hatıraları yok, anıları yok.

Burada doğdular, burada büyüyorlar. Ve bu toplumla birlikte büyümeleri gerekiyor ki yarın gelecekte kendi gettosuna hapsolmuş, toplumdan uzak, ötekileştirilmiş, psikolojik travmalarla büyümüş bir nesil ile karşı karşıya kalmayalım.

Biz de diyoruz ki; “Türkiye’de 12 yıllık kesintisiz eğitimini tamamlamış olup, Türkçe dil sınavından başarıyla geçenler, Türk soyu ve kültürüne ait kabul edilir” diyelim.

Bunu da nasıl diyeceğiz ? İskan Kanunu 7. Madde’de diyor ki; Türk soyu ve kültürüne ait kabul olma, Cumhurbaşkanlığı kararı ile tespit edilir.

Bu karar ile bu tanımlaya yeni bir yorum getirdiğimizde artık bu ülkeye hizmet edecek gençlerin varlıklarını sağlıklı bir zeminde devam ettirebilecekleri bir statü tanımlamış olacağız.


Kategori

Yazar

Yazıyı paylaşmak ister misiniz?