“Bir çocuk vardı ki, durumunu görmek gözlerimi yaşarttı. Birleşik Krallık’ta doktor olarak bu çocuğu görseniz, onu yoğun bakım ünitesine yatırırdınız.
Bir çocuk doktoru, bir anestezi uzmanı getirirdiniz, birkaç doktor, hemşire ve eczacıdan oluşan multidisipliner bir ekiple birlikte çalışırdınız.
Ama orada sadece ben ve bu çocuk vardık. Bu çocuk açlıktan ölüyor gibiydi.
Kemiklerini görebiliyordum; kafatasındaki fontaneller çökmüş durumdaydı.
Vücudu tam olarak gelişmemişti ve gerçekten çok zorlanıyordu.
Ağladığını görebiliyordum, ama gözlerinden yaş akmıyordu, çünkü o kadar susuz kalmıştı.”
Rukban Mülteci Kampı’nda, çölün ortasında unutulmuş 8.000 insanın acı dolu durumunu daha yakından anlayabilmek ve onlara umut olabilmek için, bilgilerini ve deneyimlerini kendi halkı için seferber etmeye karar veren Suriye kökenli İngiliz doktor Karim el-Cayan ile tanışın !
Seni tanıyabilir miyiz?
Ben Karim el-Cayan. Doktorum, Birleşik Krallık’ta çalışıyorum.
Aslen İdlibliyim, ailem oradan geliyor. Suriye’de doğdum, ama çocukken Birleşik Krallık’a taşındım ve hayatımın çoğunu orada geçirdim.
Psikiyatri alanında uzmanlık yapıyorum, Londra Üniversitesinde
yüksek lisans yapıyorum.

Seni Rukban kampına gitmeye iten şey neydi?
Suriye’deki olayları son 13 yıldır takip ediyorum. Tüm bu süre boyunca Birleşik Krallık’taydım ve kendimi oldukça işe yaramaz hissettim. Hiçbir şekilde yardımcı olmadığımı düşündüm. Son birkaç yıldır Rukban’da olanları görmek beni gerçekten çok üzdü.
Suriye Acil Durum Görev Gücü aracılığıyla bu fırsatı yakaladım ve hiç pişman değilim.
Bu yaşadığım deneyimi, en kısa sürede bir fırsat çıkarsa tekrar yaparım.
Peki, bize Rukban kampında neler olduğunu anlatabilir misin?
Evet, biraz bağlam vermek gerekirse, Rukban bir çöl bölgesi. Bir şehir ya da kasaba değil, burası bir çöl. Ürdün, Suriye ve Irak sınırlarının kesiştiği bir alan. Savaş sırasında Humus ve Deyr ez-Zor’dan birçok Suriyeli bu bölgeye, Ürdün’e yakın olan bu çöl alanına sığındı.
Amaçları Esed rejiminin ya da DEAŞ’ın saldırılarından korunmaktı.
Şu anda bölge ABD güçleri ve Suriye muhalefeti tarafından kontrol ediliyor.
Yıllar boyunca kampta yaklaşık 80 bin kişi yaşamış, ama nüfus azaldı çünkü Esed rejimi bu insanlara karşı tam bir abluka uyguluyor.
Bu abluka özellikle 2020’den beri en kötü dönemini yaşıyor, birçok insan, Esed rejiminin kontrolündeki bölgelere dönmek zorunda kaldı, ki çoğunun akıbeti bilinmiyor.
Bazıları Ürdün’e kaçmaya çalışıyor, kimisi başarılı oluyor, kimisi olamıyor.
Şu anda kampta yaklaşık 8-9 bin Suriyeli mülteci sivil bulunuyor. Humus ve Deyr ez-Zor’dan gelen insanlar bu kampta mahsur kalmış durumda. Dış dünyayla hiçbir bağlantıları yok, ilaç yok, yiyecek yok. Bu çok, çok benzersiz bir durum çünkü genelde Saraybosna’daki gibi kuşatma altındaki bölgeler görürsünüz. Bosna’da insanlar saldırgan güçlerin bombardımanlarına maruz kalıyordu, ama burada insanlar yavaş yavaş acı çekiyor.
Bu durumu daha da kötüleştiren şey, medyanın buna hiç ilgi göstermemesi.
Medya için bu konu yeterince dikkat çekici olmadığı için hiç gündeme gelmiyor.

Peki, Rukban kampına ilk vardığınızda durum nasıldı? İlk izlenimleriniz ne oldu? Rukban’a vardığımızda deneyim çok tuhaftı.
Birçok yerliyle tanıştık, yıllardır, neredeyse on yıldır orada yaşayan insanlarla.
İlk başta yüzlerinde büyük bir mutluluk gördük. Dış dünyadan birini görmek onları çok sevindirdi.
Bize karşı davranışları o kadar samimiydi ki gerçekten kendimi evimde gibi hissettim.
Sanki ailemle berabermişim gibiydi, onlar benim ailem, ben de onların ailesiydim. İlk gün böyleydi. Ancak sonra bizi kamptaki insanların evlerine, kliniklere ve okullara götürdüler.
Orada, genel ruh halini ve insanların durumunu daha net görmeye başladım.
Çocukların gözlerine bakınca, doğdukları günden itibaren yaşadıkları mutsuzluğu görebiliyordum.
Bu durum onların tüm hayatlarına damga vurmuştu. Gerçekten çok zordu.
Bu insanların ne yaşadığını ve hayatlarında neyi eksik yaşadıklarını tam anlamıyla kavramak gerçekten zordu.

Bu ablukanın kırılması için neler yapılıyor ?
Suriye Acil Durum Görev Gücü, ablukayı kırmak ve insanlara yardım ulaştırmak için birçok çaba gösterdi.
Bu çabalar genellikle Ürdün’deki dostlarımız ve Amerikalılarla yapılan işbirlikleriyle yürütüldü.
Ancak açık konuşmak gerekirse, gelen yardımların çoğu sembolik düzeydeydi.
Bürokrasi bu süreçte büyük bir engel. Yardımların Irak’tan, Ürdün’den veya Esed rejiminin kontrolündeki bölgelerden kaçak yollarla ulaştırılması gerekiyordu. Ama bu yardımların boyutu bir kuşatmayı gerçekten kırmaya yetmiyor.
Bahsettiğimiz yaklaşık 10 bin kişi.Bir kamyon yardımla bu kuşatma kırılamaz.
Gazze’de gördüğümüz gibi, milyonlarca insan kamyonlar dolusu yardıma ihtiyaç duyuyor.
Bu yardımlar bile onların temel ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalıyor.
Rukban’daki durum da buna benzer; gelen yardımlar denizde bir damla gibi.
Ablukanın gerçekten kırılması için bu tür sembolik yardımlardan çok daha fazlasına ihtiyaç var.

Peki, sizce neden dünya Rukban kampını görmezden geliyor? Medya neden bu konuyla ilgilenmiyor?
Evet, bunun gerçekten birkaç sebebi var.
Bildiğim kadarıyla, öncelikle, Suriye şu anda dikkatlerin odaklandığı bir çatışma değil.
Bu durum anlaşılabilir çünkü şu an Gazze’de ve Lübnan’da ciddi, akut durumlar yaşanıyor.
Bu sebeple bu bölgeler medyanın odağında. kinci olarak, Suriye, ne yazık ki söylemek zorundayım ki, çok karmaşık bir ülke.
Birçok siyasi oyuncu var; tanımı itibarıyla bu bir vekâlet savaşı.
Rukban ise stratejik bir konumda, Ürdün ve Irak sınırında.
ABD güçleri var, Rukban’ın dışında Rusya’nın ve İran’ın üsleri de var. Bir elin parmakları yetmiyor; Rukban’daki duruma müdahil olan ülkeleri sayabilmek için diğer elimi de kullanmam gerekiyor.
Bu durumu medya gündemine taşırsak, bazı ülkeler rahatsız olacak.
Bu yerin medyada görünmesi ve bazı ülkelerin eleştirilmesi, çeşitli ülkeleri kızdırabilir.
Bence bu en önemli faktörlerden biri, İkinci faktör ise şu: Bu insanlara yardım sağlamak gerçekten zor.
Kimse yardım etmek istemiyor çünkü bu çok zahmetli. Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler İnsani Kriz Yardımı bile Rukban’a dokunmak istemiyor çünkü bu çok zor. Esed rejimi buna izin vermeyecek, Ürdünliler izin vermeyecek, Iraklılar izin vermeyecek.
Ruslar da bunu kolaylaştırmak istemiyor çünkü Suriyeli halk için iyi niyetleri yok. Bu nedenle Rukban unutuldu ve kaderine bırakıldı.
Güncel sağlık durumu nasıl orada?
Evet, beni gerçekten etkileyen ve daha ilk günden çok bariz hale gelen şey, birçok çocuğun yetersiz beslendiğiydi. Malnütrisyonları vardı.
Vücutlarında büyümelerini sağlıklı bir şekilde destekleyecek vitaminler, mineraller ya da elektrolitler yoktu. Bu durum çok net bir şekilde görünüyordu çünkü değerlendirdiğim her bir çocuğun
vücut kitle indeksi (BMI) düşüktü.
Boyları ve kiloları, Türkiye, Birleşik Krallık veya Amerika’daki bir çocuğunkiyle kıyaslandığında oldukça düşüktü. Bu nedenle bağışıklık sistemleri zayıflıyordu.
Birçok çocukta enfeksiyonlar vardı: cilt enfeksiyonları, mide-bağırsak sorunları, sürekli ishal ve solunum yolu enfeksiyonları. Çok fazla öksürüyorlardı.
Bazıları kronikti; sadece grip ya da basit bir nezle değildi, aylarca süren öksürükler yaşıyorlardı. Bunun dışında diğer doktor, bir kadın doğum uzmanıydı. O da birçok kadında tedavi edilmemiş rahim kistleri, miyomlar ve basit bir cerrahi prosedürle kolayca tedavi edilebilecek birçok durum gördü. Maalesef bu tür prosedürleri gerçekleştirecek tesislere ya da personele sahip değildik. Mesela bir anestezi uzmanına ihtiyacımız vardı.
Bu hastaları takip etmek için yeterince uzun süre orada olmamız gerekiyordu.
Ameliyattan sonra ciddi enfeksiyonlar kapmadıklarından emin olabilmek için bir hafta, iki hafta, hatta bir ay boyunca orada bulunmamız gerekiyordu. Ama bu, gerçekten üzerinde çalışmak istediğimiz bir şey.

Sence Suriye rejiminin Rukban kampının bu durumda olmasındaki rolü nedir?
Bu oldukça açık ve net bir durum. Bunu kendi gözlerimle gördüm. Esed rejimi tarafından Rukban kampındaki 8.000’den fazla insan üzerinde fiziksel bir kuşatma uygulanmış durumda. Hiçbir şeyin, hatta bir sineğin bile Rukban’a girmesine izin vermiyorlar.
Eskiden rüşvetle kaçakçılar bazı yardım malzemeleri, yiyecekler ve ilaçlar getirebiliyordu,
ama artık bu da olmuyor. Bildiğim kadarıyla, Mahir Esed (Beşar’ın kardeşi) ve 4. Tümeni, İran ve Rusya’nın desteğiyle, Rukban halkına karşı tamamen sıkı bir kuşatma uyguladı.
Hiçbir şey içeri giremiyor, hiçbir şey dışarı çıkamıyor. Eğer sınırın kenarına yaklaşacak olursanız, kadın, erkek ya da çocuk fark etmeksizin vurulursunuz.
Durumun gerçeği bu. Dahası, eskiden içeri kaçırılan şeylerin sadece yardım olmadığını, aynı zamanda captagon olduğu yönde bilgiler var. Captagon, birçoğunuzun bildiği üzere, korkunç bir uyuşturucu.
Benim gibi psikiyatristler, bu ilacın insanlarda aşırı derecede zihinsel sağlık sorunlarına yol açtığını görüyor.
Bu ilaç, şizofreni belirtilerini ya da bipolar bozukluğun manik dönemlerini taklit edebilir. Rejimin rolü bu: Suriyelileri aç bırakmak, zehirlemek ve onların tamamen yok olmasını sağlamak.
Birçok masumun yok edilmesini istiyorlar.
Peki Suriye rejimi, Rukban’daki insanları terörist olarak mı sınıflandırıyor yoksa onların varlığını bile kabul etmiyor mu?
Yıllar boyunca Suriyelilere birçok tarafça, özellikle de Esed rejimi ve Ruslar tarafından, sistematik bir şekilde yalanlar söylendi. Ruslar, tıpkı Ukrayna, Çeçenistan ve Gürcistan halkına yaptıkları gibi, yıllardır utanmadan bizi hedef alıyor.
Bizi terörist olarak damgalıyorlar. Rukban’da gördüğüm şey ise onların anlattığı hikayelerden tamamen farklıydı.
Bu kampta IŞİD olduğu, El-Kaide olduğu veya buradaki insanların terörist olduğu söylemleri tamamen asılsız. Ben yalnızca sevgi dolu insanları gördüm.
Ben yalnızca hayatta kalmaya çalışan masum aileler gördüm.
Bu insanlar düzgün bir yaşam sürdüremüyor, burada keyif alarak bir yaşam süremezler.
Bu insanlar sadece hayatta kalmaya çalışıyorlar. Rukban’da hiç kimse IŞİD’i desteklemiyor.
Rukban kampındaki hemen herkes Palmira’dan, Tedmur’dan geliyor.
Bu insanlar, IŞİD’in kurbanlarıydı.
IŞİD’in kendi tarihlerini, anıtlarını, Baal Tapınağı’nı, Tedmur Kalesi’ni ve her şeylerini yok edişini gördüler.Kendi tarihlerini yok etti IŞİD. IŞİD’i sevmiyorlar; IŞİD’den bizden daha fazla nefret ediyorlar.
Durumun gerçekliği bu.

Rukban’dayken seni en çok etkileyen şey neydi?
Çok şaşırtıcıydı ve orada olduğum ilk günden itibaren gerçekten fark ettim ki, çoğu hastam çocuktu. Çocukları görmek, bunu hayal etmemiştim, ben çok fazla yüksek tansiyon, diyabeti olan adamlar görmeyi bekliyordum ve evet, o da vardı, ve getirdiğimiz ilaçlarla o da tedavi edildi. Ama gördüğüm çoğu çocuk, dediğim gibi, çok kötü beslenmişti. Bir çocuk vardı ki, durumunu görmek gözlerimi yaşarttı.
Birleşik Krallık’ta doktor olarak bu çocuğu görseniz, onu yoğun bakım ünitesine yatırırdınız.
Bir çocuk doktoru, bir anestezi uzmanı getirirdiniz, birkaç doktor, hemşire ve eczacıdan oluşan multidisipliner bir ekiple birlikte çalışırdınız.
Ama orada sadece ben ve bu çocuk vardık. Bu çocuk açlıktan ölüyor gibiydi.
Kemiklerini görebiliyordum; kafatasındaki fontaneller çökmüş durumdaydı.
Vücudu tam olarak gelişmemişti ve gerçekten çok zorlanıyordu.
Ağladığını görebiliyordum, ama gözlerinden yaş akmıyordu, çünkü o kadar susuz kalmıştı.
Bu durum beni gerçekten etkiledi. Orada ona sadece sıvı verebilmek dışında hiçbir şey yapamamanın bilinci hâlâ zihnimde.
Kendimi gitmeme rağmen, bazı durumlarda yine de çaresiz hissettim.

Hikayelerinizde Rukban kampındaki insanların size yemek hazırladıklarını gördüm. Kıtlık içinde olmalarına rağmen sizi ağırlayıp ikramda bulundular.
Bu konu hakkında ne düşünüyorsun?
Hastanede çalışırken, kalbime dokunan bir şey oldu. O harika hemşireler, bu inanılmaz hemşireler, orada Rukban’da çalışanlar, bizim için bir yemek hazırladılar.
Çöldeki o zor koşullarda yetişebilen küçük domatesler kullandılar.
Konserve sardalya, biraz Makdus ve kampın tek fırınından aldıkları ekmekle bir sofra kurdular.
Bu cömertliklerini görmek beni gerçekten sarstı. Sahip oldukları çok az şeyi bize sunmaları, misafirperverlikleri ve cömertlikleri beni çok etkiledi.

Kamp için gelecekteki beklentilerin ne ?
Geleceğe dair beklentim şu: diplomatik ya da askeri bir çözüm ne olursa olsun, her zaman aklımızda Rukban’daki bu 8000 kadar insanın olması gerekiyor.
Onlar, IŞİD’in zalimliğini gördüler. Esed rejiminin ve İran milislerinin zalimliğini gördüler.
Ve Rusların üzerlerine sayısız hava saldırısı altında kaldılar. Artık hiçbirinin tekrar yaşanmasını istemiyorlar.
Ben de istemiyorum. Rukban’daki insanların güvence altında bir hayat yaşamalarını istiyorum.
Bu ister kampa sürekli yardım akışı sağlanarak, ister İdlib ve Kuzey Halep’teki diğer muhalif bölgelere taşınarak olsun.
Onlar yaşamayı hak ediyorlar. Hayatta kalmaya çalışmak değil, gerçekten yaşamayı.

Böyle bir kamp varlığına rağmen komşu ülkeler, mülteci sorunu Esed ile ilişkileri normalleştirerek çözebileceklerini düşünüyor bu konu hakkında ne düşünüyorsun?
Esed rejimiyle normalleşme fikri, ülkeye sığınmacıların dönmesi açısından tamamen yanlıştır, eğer Esed rejimiyle normalleşmenin Suriye’de barış ve istikrar getireceğini ve milyonlarca Suriyeli sığınmacının geri dönmesini sağlayacağını düşünüyorsanız, oturmanız ve kendinize sormanız gerekiyor, kendinize bakmanız, oturup kendinizle konuşmalısınız, çünkü kendinize şunu sormanız lazım: Bu sığınmacılar neden Suriye’den çıktı? Peki? Neden, neden bu sığınmacılar Suriye’den çıkmış? Tek bir cevap var, bu konuda tek doğru cevap var. Esed rejimiyle normalleşmek, bu sığınmacıların geri dönmesini sihirli bir şekilde sağlamayacak. Onlar zaten ilk başta Esed’dan kaçıyordu, eğer Beşar olmasaydı, Hafez Esed’dan kaçıyorlardı… Aileleri, ondan kaçıyordu, bundan hiçbir fayda yok, İtalyanların Esed rejimiyle normalleştiğini gördük ve hala İtalya limanlarında ve sınırda çok fazla Captagon yakalanıyor,bu rejim, bir kartel. Pablo Escobar’ın kokain imparatorluğu sıradan bir sokak satıcısı gibi yanında kalıyor, neden normalleşmek istersiniz, böyle birisiyle, Latin Amerika’daki herhangi bir örgütten daha fazla uyuşturucu üreten birisiyle? Bu rejim, insanları öldürüyor, hala insanları öldürüyorlar, İdlib’i bombalıyorlar, benim geldiğim yer, neredeyse her gün, Suriye’deki bu savaşı İsrail ile yapıyorlar, ama İsrail’e doğru tek bir kurşun dahi atmıyorlar, tüm çabalar Suriye halkına acı ve ölüm getirmeye yoğunlaşmış. Bununla normalleşmek, kendi zekânıza ve Suriye halkına hakarettir.
Şu anda Rukban kampında en büyük ihtiyaçlar nedir ve insanlar nasıl yardımcı olabilir?
Rukban’da çözülmesi gereken birkaç şey var, sadece tıbbi problemler değil, yani, tarımla kendilerini sürdürülebilir hale getirmeye çalışıyorlar, domates, patlıcan ve yeşil fasulye yetiştirmeye çalıştıkları birkaç tarla gördüm ve gerçekten çok ilham verici, ellerindeki azla neler başardıklarını görmek, gerçekten isterim ki, bu alanda daha fazla uzman olan birisi, Suriyeli Acil Yardım Görev Gücü ile iletişime geçsin ve gübre, sulama sistemleri ve malzemeler hakkında ne yapılabileceğini görsün. İkinci olarak, okul eğitimi. Eğitim, Rukban’da çok önemli ve gerçekten bunu gördüm, okullardaki çocukların sayısız fotoğrafını çektim ve burada şunu söylemeliyim ki, öğretmenler, bu dünyadaki en inanılmaz insanlardan bazıları, biliyor musunuz? Bu öğretmenlerin çoğu Deyr Ezzor’dan, Humus’tan, şehirlerden değil, çöllerden, bu insanlar, çoğu okuryazar değil, yazıp okuyamıyorlar, yani, çocukları, ilk defa nesillerinde okuma yazma bilen insanlar oluyorlar, buradaki insanlar eğitimi çok ciddiye alıyorlar, bizim onları desteklememiz gerek. Yardım edebileceğimiz bir şey, para bağışlayarak onların masalar, kalemler, kağıtlar, tebeşir, boyalar, yani eğitimde yardımcı olabilecek her türlü malzeme temin edilmesi, özellikle kitaplar, Rukban’da kitap yetersiz. Son olarak, tıbbi yardım, bunun üzerine zaten değindim, para, halkın yapabileceği en iyi şey, böylece yeterli ilaçların gittiğinden emin olabiliriz, kronik hastalıklar ve acil durumlar için ve cerrahi ekipmanlar çünkü orada bazı operasyonlar yapmayı umuyoruz ve ekipman, kan testi yapmak, hastaların böbrek fonksiyonlarını görmek, tam kan sayımı ve karaciğer profili yapmak bu tür temel şeyler, bizim İngiltere’de, ABD’de ve başka yerlerde kolayca sahip olduğumuz şeyler orada yok, bizim sadece 1980’lerden kalma bir ultrason cihazımız var ve hemşireler inanılmazlar, hala çalıştırabiliyorlar… Karaciğer bulabiliyorlar, ama daha iyi ekipmanlara ihtiyaçları var ve ben sadece bunu istiyorum, Onların, bu harika insanların Şam kliniğinde çalışırken yapabilecekleri çok şey var, bize düşen, onlara malzeme temin etmek.
